enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Van
Açık
22°C
Van
22°C
Açık
Pazar Açık
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
/
/
/

Röportaj ve Söyleşi: Rabia Çelik Çadırcı – Jiyan Baran

Gazetemiz Kültür & Sanat editörü Jiyan Baran, şair Rabia Çelik Çadırcı ile kendisi, sanat hayatı ve edebiyat üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. 

Röportaj ve Söyleşi: Rabia Çelik Çadırcı – Jiyan Baran

Gazetemiz Kültür & Sanat editörü Jiyan Baran, şair Rabia Çelik Çadırcı ile kendisi, sanat hayatı ve edebiyat üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. 

 

Röportaj yapma fırsatı bulduğum ikinci kadın şairsiniz. Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. “Gece Saçlı Kırlangıçlar” Aryen yayınlarından çıkan ilk kitabınız. Aynı yayınevinden ikinci baskısını da gördü. Bize ilk kitabınızı anlatır mısınız? İsmi, ikinci baskıya gitmesi ve okurda yarattığı etkiyi merak ediyoruz.

“Gece Saçlı Kırlangıçlar” gerçek yaşam hikâyelerinden esinlenerek yazdığım, kadın öykülerinden oluşan ilk kitabımdır. Bu kitabı ele almayı düşündüğüm zaman, dinlediğim veya tanık olduğum öykülerin birde yazma sürecinde beni yeniden ve derinden sarsacağını bilemiyordum. Fakat kadın olmanın etkisi ve kadınlığa duyduğum sorumluluk hissi her şeyden daha güçlüydü. Tüm bu hikâyeleri ancak gün yüzüne çıkarabilirsek bir farkındalık oluşacağına inanıyordum. Zira farkındalık yaratmak hangi sorun olursa olsun çözümün neredeyse yarısı olduğuna inanıyorum.

İkinci baskı açıkçası sürpriz olmadı benim için, zira “Gece Saçlı Kırlangıçlar”ın edebi diline, şiirle harmanlanışına güveniyordum. Birinci baskısında kitabım olumlu yönde değerlendirilerek Kültür Bakanlığı tarafından çeşitli il ve ilçelerin kütüphanelerine dağıtıldı. İlk kitabım olmasına rağmen ve çok da geçmeden ikinci baskı Aryen Yayınlarınca yapıldı.

Okurlardan olumlu dönüşler aldım. Çoğunlukla akıcı buldular yazınımı ve hikâyelerimin hatta hikâye içinde hikâyeler oluşundan etkilendiklerini aktardılar. Elbette olumsuz yaklaşımlar da oldu. Tüm bu hikâyelere inanmak istemeyenler, kadınların gördüğü şiddetin bu boyutlarıyla yüzleşmek istemeyenler de. Ya da yazılan bu gerçeklerin sorumlusu, yaratanı yazanıymış gibi yaklaşanlar da.    

Şunu söylemek istiyorum ki, edebiyat her sorunun üstesinden gelemez belki, ama edebiyat farkındalık oluşturmak adına etkili bir araçtır. İnsanların hiç bilmediği bir dünyada yaşananlarla yüzleşmesini sağlayabilir. Bunun akabinde çözümler üretilebilir. “Gece Saçlı Kırlangıçlar” da geçen hikâyeleri görmezden gelemeyiz, hele ki herhangi bir ideoloji uğruna hikâyeleri çarpıtamayız. Bu en başta kadınlara ve yaşadıklarına haksızlık olur.

Okuyucunuz ile iletişiminiz nasıl? 21. yüzyıl yayıncılarını ve okuyucusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okurlarımın sorularına cevap olmaya, paylaşmak istediklerini paylaşma fırsatı tanımaya çalışıyorum zaman zaman. İmza günleri, söyleşiler veya kimi toplantılarla bir araya gelmeye de çalışıyorum. Okurlarım gayet sorumlu ve duyarlı yaklaşıyor, değerlendirme ve katkılarını da sunmaya çalışıyorlar. Bu vesileyle teşekkürlerimi sunuyorum tüm okurlarıma.    

21. Yüzyılda yayıncılar ve okuyucuların çoğunlukla popülerliğin etkisinde olduklarını düşünüyorum. Bir okuyucu olarak ben de çok satan her kitabın mutlaka iyi bir kitap olduğu düşüncesinde değilim. İyi bir kitabın da her şeye rağmen, er ya da geç mutlaka değerini bulacağı kanaatindeyim. Ayrıca ülkede okur oranı düşük ve bunun yükselmeye ihtiyacı var. 

 

Sizce şiir nedir? Bunu sormuşken yeni çıkan şiir kitabınız “Zehrimar”, bize biraz yeni kitabınızdan bahseder misiniz?

Şiir okuyan biri olarak; şiir, sözcüklerin imgeyle, giz ile coşkulu dansıdır diyebilirim. Friedrich Hegel’in deyimiyle, “Güzel sanatların en üstünü ve en zor olanı şiir sanatıdır.

“Zehrimar” uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir dosyaydı. Edebiyatist Yayınları tarafından geçtiğimiz ay basıldı. Seksen sayfalık bir kitap ve her şiir için apayrı emekler verdim. Şiir benim için de düz yazıdan çok daha zor. Şiirlerimi okuyucuların yorumlamasına bırakarak kitapla ilgili son olarak şunu söylemek isterim: “Zehrimar”, yılan zehiri anlamına geliyor ve yılan zehiri, hem dert hem dermandır.


Kitaplarınızın isimlerini oluştururken temel ölçütünüz nedir? Dosyaya başlarken mi, bitirdiğiniz de mi karar kılıyorsunuz?

 Açıkçası herhangi bir yazımı veya bir şiirimi dahi önceden belirlenmiş bir başlığın altında yazamam. Bu beni ve yazınımı sınırlar. Her iki kitabımın da isimlerine, dosyayı bitirdikten sonra ve günler süren yoğunlaşma neticesinde karar verebildim. Zira kitabın tamamının veya büyük çoğunluğunun ruhuna uygun olması önemli benim için. Elbette edebi yanı da olmazsa olmaz kitap adlarımın.

 

Dünyada değişmesini istediğiniz şeyler var mı?

Kuşkusuz herkesin vardır. Herkes kendi penceresinden izler dünyayı ve umutları, sevileri, acıları, arzuları bu yönde gelişir. Benim görüş açımın yarattığı istekler de öncelikle tüm insanlar için sonsuza kadar barış, adalet ve özgürlüktür. Hepimizin yazgısı beşeri, dolayısıyla dünyaya hükmetmeye çalışan bir zorbanın bile sonu, soluksuzluktan başka son değildir. Barış, adalet ve özgürlük sözcüklerinin kimilerince klişe bulunacağını veya tahammül sınırlarını aşacağını biliyorum. Fakat şu gerçektir ki, bunlar olmadan gelecekle alakalı güzel düşler kuramayız, kursakta hep kaygı sancısıyla olacaktır. Savaş ortamında araba, ev, yazlık, eğitim vs almayı düşleyemez insan. Zaten ekonomik refahta olmaz. Adil olmayan bir ülkede ekmek lokmanız bile sınırlıdır. Üstelik size sunulan her lokma minnetlidir. Ayrıca, bir kadın olarak erkeklerin iktidar hırsları uğruna varlığımın yahut var ettiklerimin heba edilmesini istemiyorum.  

 

Sanat ile ilk ne zaman tanıştınız? Nasıl başladı bu yolculuk?

Çocukluk yıllarındaydı. Ortaokulda şiir yarışması düzenlenmiş ve birinci olmuştum. Bu sevinç ve cesaretle özellikle şiirden hiç ayrılmadım. 

 

Popüler kültürün yemek, sanat, yaşama biçimi ve hayatın diğer alanlarını yüksek derecede etkilemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hızla üretilip, tüketilen şeylerin uzun vadede değeri de olmuyor. Bir balona benzetebiliriz; birkaç nefes vuruşuyla şişiyor, küçücük bir hamleyle patlayabiliyor ya da müdahale olmasa bile bir balonun kısa zamanda kendiliğinden söndüğüne şahit olabiliyoruz. Sonuç, çöp. Kendimizi mümkün olduğunca popüler kültürün gelip geçici etkisinden sakınmak, kalıcı, kıymetli ve derinlikli sonuçlar elde etmemizde yararlı olur diye düşünüyorum.

 

Bir renk olsaydınız?

Kırmızı olmak isterdim. Nitekim kırmızının, cesareti ve aykırılığı simgelediğini düşünüyorum. “Zehrimar” kitabımdan “aynadaki yeni yüzüm” adlı şiirden bir dörtlük paylaşarak kırmızıya belki de daha iyi bir açıklama getirmiş olacağım.

“yüreğimce meydan okuyorum kırmızı rujumla hayata

yineliyorum inatla bir daha, bir daha…

kırmızılar yasak kadınlığa zira yüzyıllardır lanetle

zifiri gecelerin leş kokulu saatlerine mahsus sadece”

 

Çok sevdiğiniz üç film, üç şair ve üç şehir?

Aamir Khan’ın tüm filmleri güzel ama ilk tercihime “Dangal” filmi demek istiyorum. İkinci olarak, Emma Stone ve Ryan Gosling’in başrollerini oynadığı “La La Land” filmi, son olarak da Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” filmi.   

Şairlerden ilki İranlı kadın şair Füruğ Ferruhzad. İkincisi Arthur Rimbaud tarafından şairlerin tanrısı ilan edilen Fransız şair Charles Baudelaire ve Lübnanlı şair Halil Cibran… Öncelikle bu şairleri okuyor ve beğeniyorum. Elbette daha birçok şair var beğenilerim arasında.

Sevdiğim şehirler ise Mersin, İstanbul ve Mardin diyebilirim.    

 

Kimilerine göre bir keşif ya da kendini ifade etme biçimi olan “yazmak” sizin için ne ifade ediyor? Bu eylem sizde ne gibi etkiler yaratıyor?

 “Ancak yazıya geçmiş düşüncenin değeri vardır; geri kalanlar boş çırpınmalardan, rüzgârın alıp götürdüğü bir saatlik hayallerden başka bir şey değildir.” Emile Zola’nın bu sözünden hareketle, yazmak düşüncenin somut karşılığıdır diyebilirim.

Yazmanın bendeki etkilerine gelince, ne yazdığımla ilintilidir açıkçası. Eğer yazdığım bir gazete yazısıysa, kendimi sorumlu tuttuğum bir konu üzerinedir ve yazı bitince memnun oluyorum. Öykü yazıyorsam, bambaşka kimliklere bürünmüş ve bambaşka yerlerden yorgun dönmüş gibi hissediyorumdur. Yazdığım şiir ise, işte o zaman kendimi mutlu hissediyorum. Sözcüklerle oynamayı, anlamları sözcüklere gömmeyi ve de tüm bunların müziğini dinlemeyi seviyorum. Bitirdiğim bir şiirin zihnimdeki izi harikulade doğrusu.

 

Genç kuşak sanatçılar hakkında neler söylemek isterseniz.

Başarılı buluyorum çalışmalarını. Her güzel şeyi olumlamak gerekir diye düşünüyorum. Bin bir zahmetle çıkardıkları kitaplara, dergilere, fanzinlere mümkün olduğunca destek olmaya çalışıyorum. Hep yeniyi, yeni tarz ve anlayışı bulup çıkarmadaki gayretlerini takdir ediyor, devamını diliyorum.   

 

Bildiğim kadarıyla Urfa’nın Bozova ilçesinde doğmuşsunuz ve çocukluğunuzun bir kısmı orada geçmiş. Bu bağlamda Cansever bir dizesinde; “İnsan yaşadığı yere benzer” demişti. Bize biraz Bozova’yı ve Urfa’yı anlatır mısınız?

Ortaokulu bitirinceye kadar Bozova ilçesinde yaşadım. Liseler arası bir sınavı kazanınca burslu olarak Urfa’ da devam ettim öğrenimime. O zamanlar ailemden ayrı yaşamak zorunda kalmıştım. Lise son sınıfta iken ailemde taşındı Urfa’ya.

Bozova küçük bir yer, resmi kurumlar veya yabancılar hariç yalnızca Kürtçe konuşulan bir ilçe. Annem Türk, Babam Kürt idi benim. Evde Türkçe konuşuldu. Kitap okuma ve yazma alışkanlığımı annemden kazandım. Annem hem kitap okur hem de şiirler, günceler yazardı. Birçok ilçe gibi imkânları kısıtlı idi tabii, en büyük sosyal aktivitemiz maaile piknik yapmaktı o zamanlar. Çünkü yeşil alanları çoktu.  Sonraları üniversitesi de oldu.

Benim için kültürel bir zenginlik hem Türk, hem Kürt olmak. Zira yazı ve şiirlerime olumlu etkisi oluyor. Kültürel renk ve konu zenginliği sağlıyor. Yine şu denebilir, ben doğduğum yerden birçok şey aldım ama oraya birebir benzeyemem açık ki. Mesela Urfa’nın kimi feodal yapısı, birçok kadın köleliğine dayalı toplumsal geleneği bana, “Gece Saçlı Kırlangıçlar”ı, kadın şiirlerimi, bu geleneği teşhir ve ona isyan yaklaşımıyla yazdırdı. Tabii Urfa mozaik diyebileceğimiz bir şehir. Kürt, Türk, Arap, Ermeni ve Yahudi halklarının yaşadığı zengin kültüre sahiptir. Kendi adıma çok daha iyi gelişeceğine inanmak istediğim bir şehir. Gençler arasında bilinçli, çağdaş, kültür ve sanata ziyadesiyle önem verenler var ve umudu yeşertiyorlar.  

 

Yılbaşı ve diğer özel günler neden önemlidir? Neyi bekler, neyi umar ve neyi buluruz?

Yılbaşının önemi, yeni bir yılın umudunu taşıdığı için olsa gerek. Doğrusu bu zamanda umutlarımız dahi kutlanmaya değerdir. Son yıllarda bir çeşit toplum mühendisliğinin sonucu olarak, birçoklarının “kapitalizm oyunu, ayıp, günah” dediğine tanık oluyoruz. Bu üç sözcüğün çıktığı zihinler reel yaşamda birbirinden uzak fikirlerdir baktığımızda. Ama hepsinin ortak noktası yaşam sevinci veya insani istekler, ihtiyaçlar söz konusu olduğunda ortaya çıkıveriyor. Aynı şekilde diğer tüm özel günler için de bunları söyleyebilirim.

Elbette diğer tüm günlerde de insanlar birbirlerini seviyorlardır, fakat verili yaşam koşulları insanların bunu bir şekilde göstermesine veya ifade etmesine olanak tanımıyor. Dolayısıyla bu özel günlerden de insanları geri koymaya çalışmanın kimseye pek faydası yok. Özel günlerde beklentiler, buluntular kişilere göre değişebilir. Dindar bir insan dua ederek de özel gününü geçirebileceği gibi, hediyeleşebilir de. Bazıları özel yemek yapmayı, şiir okumayı veya farklı etkinliklerle günlerine anlam katmayı seçebilirler. Tüm bunlar insanların hayata olan motivasyonunu geliştirir. Bunların aksini düşünenlere de E.M.Cioran’ın “Burukluk” kitabından alıntıladığım şu ironik notu düşmek istiyorum:

“Kötümser, kendine her gün başka var olma nedenleri icat etmek zorundadır: Bir hayatın ‘anlamı’ kurbanıdır”

Sık sık hayal kurar mısınız? Hayal kuranlara neler söylemek istersiniz.

Çok sık olmasa da hayal kurarım tabii. Hayal kuranlar için de Erdoğan Alkan’ın “Şiir Sanatı” adlı kitabında geçen ve hoşuma giden bir sözünü paylaşmak isterim:

” Ömrümüz “olağanlar” içinde geçiyor. En mutlu anlarımız düş kurduğumuz anlar değil mi?”

 

Son olarak şunu sormak istiyorum. Mevsimler dahi kendi tadını vermekten yoksun ve noksan ilerliyor. İnsanlar doğayı ve çevrelerindeki bütünlüğü yok edip hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz.

İnsanların çoğunluğunun çevre bilincinden yoksun olduğunu düşünüyorum. Yapılan yanlışların ekolojik sistemin bozulmasına, iklim değişikliklerine yol açtığının farkında bile değiller. Oysa bu durum insanlığın büyük ortak sorunudur. Çok daha fazla geç olmadan bu konuda ciddi politikalar geliştirilip insanlar bilinçlendirilmelidir.

/