enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,2861
EURO
34,7882
ALTIN
2.395,82
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Van
Hafif Yağmurlu
12°C
Van
12°C
Hafif Yağmurlu
Salı Hafif Yağmurlu
13°C
Çarşamba Açık
16°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
18°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
/
/

Levent Akhan

Limter-İş Genel Başkan Vekili

Asgari yaşamak mı?

16.12.2019
A+
A-

2020 yılının asgari ücretini belirlemek için taraflarla rutin toplantılar yapılmaya başlandı. Her sene olduğu gibi görüşmelerin başlamasıyla birlikte asgari ücretle çalışan milyonlarca işçi gözünü kulağını bu toplantıların sonucuna dikmiş durumda.

2020 yılının asgari ücretini belirlemek için taraflarla rutin toplantılar yapılmaya başlandı. Her sene olduğu gibi görüşmelerin başlamasıyla birlikte asgari ücretle çalışan milyonlarca işçi gözünü kulağını bu toplantıların sonucuna dikmiş durumda.

Asgari ücretle ilgili işçi sendikaları, DİSK 3200 lira, TÜRK-İŞ 2578 lira istiyor. Hak-İş ise ne kadar olması gerektiğine dair bir rakam vermedi. Hükümet ve sermaye tarafı da bir ücret belirtmedi, ancak patronlar bu senede devletin asgari ücrete desteğinin devam etmesini istiyor.

Gelelim asgari ücreti bu sene hangi koşulların belirleyeceğine. 2019 asgari ücreti 1828 lira, agari geçim indirimi (AGi) 191 TL dahil 2020 TL. Açlık sınırı 2076 TL, yoksulluk sınırı 7181 TL. Bir yılda elektriğe yüzde 60, doğalgaza yüzde 52, gıda fiyatlarına yüzde 50, tekel ürünlerine yüzde 60, süte yüzde 50 zam yapıldı.

DİSK-AR’ın araştırmalarına göre geniş tanımlı işsiz 7 milyonu geçti. Ücretli çalışanların yüzde 40’ı asgari ücret ve altında yani açlık sınırında bir yaşam sürdürüyor. Ekonomik krizden kaynaklı çok sayıda iş yeri aylardır çalışanlarının ücretlerini ödemiyor, konkordato ilan ederek işçileri işten atıyor, küçülmeye gidiyor.

Beyoğlu’nda dört kardeşin yoksulluktan intihar etmesiyle intiharlar daha fazla gündeme geldi. Ardından başka kentlerde birbiri ardına geçinemedikleri için ailecek yada tek tek intihar haberleri gelmeye başladı.

Meclisle başlayıp İŞKUR önünde soyunan, bedenini ateşe veren işçilerin durumu işsizlik, yaşadıkları yoksulluk ve geçinememe durumudur. Bu konular Televizyonlarda haber değeri taşısa da kısa bir süre sonra unutuldu gitti. Herkese yoksulluğun “kader” olduğu söylenip geçildi, ama somut adımları atmak hep ötelendi. İşçiler, örgütsüzlüğü yüzünden insanca yaşamak için istedikleri ücreti patronlardan ve devletten rica eder durumda kaldılar, sermaye bu durumdan istifade ederek, işçilerin maaşlarını sadece kendi karlarını hesap ederek en ucuza mal edecekleri ücretleri sundular, yani daha düşük ücretle çalıştırma. Bütün dolaylı vergi yükleri çalışanların sırtına yıkıldı, patronlara kurtarma teşvik paraları işçilerden kesilen fonlardan verilirken, işçi sınıfı daha da borçlandı. Sonuç olarak işçilerin aldığı ücretin gelen gideni karşılamayan durumuna itiraz edemeyecek hale getirilmiş olması sermayeyi daha da avantajlı hale getirdi.

Türkiye,  Avrupa Sosyal Şartı’nı imzalamasına rağmen 4/1 maddesine çekince koydu. Peki ne diyor bu maddede; “Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli adil bir ücret alma hakkı vardır” Türkiye’nin imzaladığı ama çekince koyduğu, ILO’nun 131 sayılı sözleşmesi. Sözleşmede “asgari ücretin tespitinde işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçları, ülkedeki genel ücret seviyesi, hayat pahalılığı, sosyal güvenlik yardımları ve diğer sosyal grupların göreli yaşama standartları dikkate alınmalıdır.” deniliyor.
Peki,  yukarıda bahsedilenlerin ne kadarını dikkate alındı? 2000- 2018 yılları arasında yapılan 19 görüşmede sadece 4 kere bütün taraflar yapılan asgari ücret zammını oy birliği ile kabul etti. 2 kez patronlar itiraz etti, 13 kezde işçi tarafı itiraz etti. Şimdiye kadarki süreç, Asgari ücret görüşmeleri sırasında masadan kimlerin memnun kalktığının bir göstergesidir.

Türkiye Merkez Bankası 2019 yıl sonu enflasyonunu yüzde 12,18 olarak açıkladı. BİSİM Araştırma Dairesi’nin araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin sadece sağlıklı beslenebilmesi için aylık 2076 TL harcaması gerekiyor. Ancak işçilerin aldığı ücretin ellerine geçmesiyle buharlaşması çok hızlı oluyor, enflasyon düştü denildiğinde, işçilerin yaşamında her hangi bir artış söz konusu olmuyor. Çünkü 4 kişilik bir ailenin geçinebilmesi için mevcut durumdaki asgari ücrete ilavelerin olması gerekiyor. Bir işçinin insanca beslenebilmesi için harcama yapması gereken miktar yukarıda verili, ancak gerçekler öyle değil maalesef. Alınan maaşın ay sonunu getirebilmesi için ilk önce mutfaktan kısılıyor. Bu koşullarda asgari ücretin en düşük olmasının pazarlığını yapmak özünde çalışanların nasıl yaşamalarını istediklerinin göstergesidir. DİSK in açıkladığı 3200 TL en düşük ücret olarak belirlenerek 4 kişilik bir ailede iki kişinin çalışması belki yoksulluk sınırı olan ücrete biraz daha yaklaşılmış olunur.

Konfederasyonların asgari ücretle bir araya gelmeleri önemli zira böylesi bir toplu sözleşmede bütün sendikaların ortak hareket etmesi umut verici, ancak geçmişte yaşananlar ve mevcut durum konfederasyonların alacakları tavır konusunda içimizdeki güvensizlik duygusunun geçmesine engel oluyor. Zira işçiler açlık sınırı altında aldığı ücretle yaşamaya çalışırken HAK-İŞ ve TÜRK-İŞ’e bağlı sendika başkanlarının işçi aidatlarından kesilerek aldıkları maaşlar ve bindikleri arabalar insanın dudak uçuracak cinsten.

Ekonomik sistemin toplumsal yaşayışı belirlediği söylenebilir. Başka bir deyişle maddi koşullar; insanın düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını etkiler. Sendika başkanlarının durumu yukarıda belirttiğimiz gibiyken, düşük ücretle çalışan işçiler daha fazla mesai ile ay sonuna üç kuruş daha fazla ücret alabilmenin derdinde. Dolayısıyla işçilerde bir örgütsüzlük hakim. Bu örgütsüzlük hali de işçilere kölelik koşullarında çalışmaktan başka bir getiri sunmuyor. Yüksek ücret alan sendika başkanları ve yöneticileri, sermayenin safında daha fazla yer alarak aslında işçi sınıfını mücadelesini veriyormuş gibi yaparak işçi sınıfına ihanet ediyor. Aldıkları maaşı yitirmemek adına onlar için işçilerin istediği değil, patronları söyledikleri daha fazla önem arz ediyor.

Eğer koşullar insanı biçimlendiriyorsa, bu koşulları insanca biçimlendirmek gerekir. Yani insana yaraşır yaşayış biçimi ortaya koyulmalıdır. İnsanı böyle düşünmeye sevk eden şey, yaşadığı koşullarıdır. Kapitalizmde sürekli bir çalışma söz konusudur. Her sabah alaca karanlıkta insanı evinden alan ekonomik sistem, akşam karanlığında, birkaç saat sonra tekrar karşılamak üzere insanı evine uğurlamaktadır.

İşçiler gece gündüz çalışırlar ama gene eskisi gibi yoksul kalırlar. Kapitalistler çalışmazlar ama gene de zengindirler. Böyle olmasının nedeni, işçilerin yeterince zeki olmamaları ve kapitalistlerin dahi olmaları değil, kapitalistlerin işçilerin emeğinin meyvesini toplamaları, işçileri sömürmeleridir. Gecesini gündüzüne katan işçi oluyorken, açlık sınırında olanın işçi sınıfının olması da neyin nesi? İşçinin zekaca geri olması ya da burjuvazinin ileri zekalı olması değildir mevzuubahis.

Kapitalistler, insanlar arasındaki ortaklığın bozulup, özel mülkiyetin, özel üretim araçlarının ön plana çıktığı bu ekonomik sistemin nasıl işleyeceğini belirlemişlerdir: Az para, çok iş. Zira bu şekilde yaşamak insanın geçmiş dönemden beri yaptığı bir tercih olarak görülüyor. Kapitalizm bir zorunluluk değil, olsa olsa zengin sınıfın işine gelendir. Sermayesini artırmak ve piyasada yaşanan rekabette üstünlük sağlamak isteyen sermaye sahipleri, var olan insanlık dışı çalışma koşullarını, işçiler üzerinde daha da yoğunlaştırmak ister.

Mevcut bu koşullarda “Açlık ve yoksulluk kaderimiz değil, İnsanca yaşanacak ücret istiyoruz” talepleriyle daha fazla mücadeleden ve ÖRGÜTLENMEKTEN başka seçenek yok. Bu başarılmadığı sürece, proleterlerin iş güçlerini kapitalistlere satmaktan başka, bir de açlıktan ölme seçeneği olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları
/