enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,2483
EURO
34,6782
ALTIN
2.401,96
BIST
10.247,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Van
Açık
16°C
Van
16°C
Açık
Perşembe Parçalı Bulutlu
18°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
/
/

Sedat Türlü

Gazeteci - Gazete Praksis Haber Editörü

Gücün medyası ve göçmenler

13.07.2022
A+
A-

Haber kaynağına ne olacağını veya habere konu olan insanların nasıl bir durumla karşı karşıya kalacaklarını umursamadan bireysel pragmasına odaklanan ‘gazeteciler’ için oportünizmin medyatik yüzleri diyebiliriz.

2015 yılında Macaristan-Sırbistan sınırından geçişi görüntülemek için bölgeye giden Macar ‘gazeteci’
Petra Lazslo’yu hatırlayanlarımız vardır. Göçmen bir baba kucağında çocuğu ile birlikte sınırı geçmeye
çalışırken Macar kameraman Petra Lazslo çelme takmış ve düşmelerine neden olmuştu. O görüntülerden sonra tüm dünyada bir kamuoyu oluşmuş ve Petra Lazslo çalıştığı N1TV kanalından ‘kovulmak’ zorunda bırakılmıştı. Mahkeme ise kötü davranıştan dolayı cezaya mahkûm etmiş ancak yatar vermemişti. Aslında bir nevi ödül verilmişti. Ama orada asıl önemli olan kamuoyunun ve dünya gündeminin bu durumu en ağır şekilde eleştirmesiydi.

Her toplumsal olayda olduğu gibi İktidar ve medyanın yön verme gücünü az çok biliyoruz. Medya olayları nasıl aktarır ise kendi hedef kitlesi başta olmak üzere kitlelerin düşünüş biçimini o yönde değiştirir. Gücün medyası bu eylemi gerçekleştirir ise genellikle ezilenlerin aleyhine bir sonuç ortaya çıkar. Medyanın özgür gücü ise ezilenlerin yararına olacak olan durumları güçlü bir biçimde kamuoyuna paylaşılmasıyla gerçekleşir. Gazetecilerin durması gereken noktada orasıdır. Petra Lazslo’nun mültecilere yaklaşımını her kesimden basın ve medya kuruluşu eleştirmiş ve göçmen haklarında ortaklaşmıştı. Gücün medyası ve medyanın özgür gücünün ortaklaşmasından bahsediyoruz. Ancak elbette ki bir tarafın dünya politikaları ve Petra Lazslo’nun suçuna açık açık onay veremeyecekleri için ortaklaşmak zorunda olduklarını biliyoruz. peki ya diğer taraf atılan çelmeye karşı samimi miydi?

Taliban rejiminin Afganistan yönetimini ele geçirmesi ile birlikte binlerce insan evini sırtına alıp göçmek zorunda bırakıldı. Tıpkı Suriye’de İŞİD barbarlığından kaçmak zorunda bırakılan Suriyeliler gibi. İki durumdaki tek temel farklılık siyasal konjektürün Türkiye’de değişmesidir. İşte tamda bu nokta da gücün medyası ve özgür basın safları kırmızı bir çizgi ile ayrışıyor. Düne kadar gücün medyasını eleştirip özgür basın saflarında yer aldığını ilan eden onlarca basın ve yayın kuruluşunun dönemsel gücün rüzgârı ile hızlıca şekil değiştirdiğini gördük. Göçmen nefretine karşı dururken samimi olduğunu sandığımız o kesimin duygudaşlık kuramadığını tamamen o günün gücüne ayak uydurduğunu görebiliriz. Taliban rejiminden kaçan Afgan göçmenlerin yaşam hakkını savunmak bir yana sessiz kalmayı da tercih edebilirlerdi. Ancak nefret söylemleri ile kitleleri mültecilere karşı kışkırtmak gibi insanlık suçu işleyen ve insanlarda ekonomik, sosyal, siyasal nedenler ile biriken tüm öfkeyi göçmenlerin üzerine çeken bir medya ile karşı karşıya kaldık. Öyle ki kendini ‘Sol’ camia da tanımlayan bir takım ‘gazeteci’lerin bile göçmenlerin geçiş güzergâhlarını ve toplu görüntülerini basına servis ederek bu süreci başlattıklarına şahit olduk. Buradan göçmen karşıtlığını büyüttükleri yetmezmiş gibi daha popüler bir gazeteci olmak veya daha görünür bir medya olmak için mültecilerin yaşam hakkını bir kenara bırakmış oluyorlardı. Aynı gazetecilerin veya medya kuruluşlarının göçmenlerin mağduriyetleri veya katliama uğramaları durumunda hızlıca göçmen savunucusu pozisyonuna geçtiklerini veya gerçek haber peşinde koşan özgür basın rolünü aldıklarını görebiliriz. Haber kaynağına ne olacağını veya habere konu olan insanların nasıl bir durumla karşı karşıya kalacaklarını umursamadan bireysel pragmasına odaklanan ‘gazeteciler’ için oportünizmin medyatik yüzleri diyebiliriz. En nihayetinde bu yazdıklarımın farkında olmayan amatör gazetecilerden değil işinde iyi ve o güne dek güçlü haberlere imza atmış isimler ve medyalardan bahsediyoruz.

Öyleyse göçmenlere dair basının davranış biçimi veya eylemi nasıl olmalıdır? Çok basit bir şekilde
göçmenler gibi toplumun diğer ötekilerine veya ezilenlerine kullanılan dil ve yaklaşım nasıl ise öyle olmalıdır. Daha düne kadar toplumun en ötekisi olan LGBTİ hareketine dair yaklaşımda özgür basın
önemli bir yol almış ve başarılı adımlara imza atmıştı. Nefret cinayetlerine kurban giden LGBTİ’lerin
elbette dezavantajlı noktası daha fazlaydı ama başlangıç noktasına bakar isek aşırı sağ ve medya ortaklaşması onlarca nefret cinayetinin önünü açmıştı. Bugün bu durum mülteciler için gerçekleşiyor. Özneler değişse de kurbanlar yine ezilenler oluyor. Seçim hırsı ile insan canına önem vermeden anti mülteci hareketin önünü açanlara karşı gücünü gerçekten alan gazetecilik aktif hale gelmez ise göçmen katliamlarını önümüzde ki süreçte daha çok göreceğiz ve telafisi mümkün olmayan bir aşamaya savrulacağız. Başka bir bakış açısı ile söylersek bir tarafta meslek onurundan ödün vermeden gerçeklerin peşinden koşan ve bu nedenle hapishanelerde olan veya göçmek zorunda kalan gazeteciler diğer tarafta aşırı sağ hareketin temsilcisi olan Macar gazeteci Petra Lazslo örneği var. Hiç kimsenin Petra Lazslo ile benzeşmek istediğini zannetmiyorum. benzemeyelim de zaten, İnsanlığa bir çelme daha takılmasın diye.

Yazarın Diğer Yazıları
/