enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Van
Parçalı Bulutlu
21°C
Van
21°C
Parçalı Bulutlu
Cumartesi Açık
22°C
Pazar Açık
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
19°C
/
/

Sedat Türlü

Gazeteci - Gazete Praksis Haber Editörü

Bozulur Yasaklar Kurallar

A+
A-

Sermaye için ‘sanat’ yapanlar ile halk için sanat üretenlerin fiili saflaşma oluşturduğunu görmek gerekir. Üstelik bugüne ait bir saflaşma da değil.

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı gününde Aynur Doğan’ın konseri ve Amed Şehir Tiyatrosunun sahnesi yasaklanmıştı. O günden beri Konser ve tiyatro yasakları zincirleme biçimde devam ediyor. Yasaklar ve engelleme girişimleri beraberinde bir dizi tartışmayı da getirdi. ‘Halk için sanat’ı savunanlardan biri olarak bu tartışmalara dair fikirlerimi paylaşmak istedim. Öncelikli olarak konser yasaklarının simgesi olan Aynur Doğan’a sosyal medya da, mecliste ve canlı yayınlarda sayısız destek geldi. Aynur Doğan’ın ise kendi konser yasağına dair ilk açıklamayı geç yapması ve yaptığı açıklamada da “Bizler ‘kas’larınızı geliştireceğiniz kum torbası değil, ancak yüreğinizi ve vicdanlarınızı güçlendirmenin fırsatlarıyız.” Cümlelerini kullanıp yasakçı anlayışın vicdanına seslenmesi tartışmayı daha da alevlendirdi. Yapılan eleştirilerden ilki aynı gün gözaltına alınan Dengbêj Xalîde ile Aynur Doğan’ın eşit şekilde savunulmamasıydı. Eleştirilerin bir kısmı Aynur Doğan’a bir kısmı ise müzik severlerin ve dayanışmacı kitlenin birbirine eleştirisiydi.  Söylenenlerin haklılık payı olmasına karşın ülkenin siyasal konjektürü iki sanatçının eşit savunulmamasında birinci pay sahibi olduğunu hatırlamak gerekir. Birini savunmak sanatı, diğerini savunmak politik bir bakış açısını savunmak anlamına geliyordu. Popülerlik anlayışının tabi ki payı var ki aynı günlerde konser yasağına takılan hiçbir sanatçı Aynur Doğan kadar geniş kesimlerce savunulmadı. Yasak halkasının ilk zinciri ve simgesi olmasının da rolü büyük diyebiliriz. Çünkü Aynur Doğan’ı savunmak bu zinciri kırmak anlamına gelebilirdi. Keza son olarak Harbiye’de gerçekleşen konser de onca provokasyon girişimine ve hedef gösterilmesine rağmen Aynur Doğan sanat severler tarafından sahiplenildi.

 Aynur Doğan konserinin yasaklanmasının ardından birçok AKP’li belediye ve valilikler buradan güç alarak yasaklara keyfi tutumlara göre devam etti. Muş’ta Metin-Kemal Kahraman konseri, Bitlis’te Stêrka Karwan müzik grubu, Pendik’te Niyazi Koyuncu, İstanbul’da Apolas Lermi ve Mikail Arslan ile süren konser yasakları Melek Mosso konserine ‘ahlaki hassasiyetler’ gerekçe gösterilerek yasak getirilmesi ile devam etti. En son yasaklanan etkinlik ise yine Amed Şehir Tiyatrosu’nun “Tartuffeé oyunu oldu. Konser yasaklarının sonrasında belirli sayılarda kitle savunma ve dayanışmaya geçti. Ancak hiçbir sanatçı güçlü bir biçimde savunulmadı demek yanlış olmaz. Metin-Kemal Kahraman konserine çok az sayıda seveninin tepki göstermesi, Niyazi Koyuncu’ya sadece sosyalist çevrenin veya Karadeniz’in belirli bir kesiminin sahip çıkması, Melek Mosso’ya kadın kimliği üzerinden bir dayanışma örneği gösterilmesi Amed Şehir Tiyatrosu’na ve Kürt sanatçılara sınırlı, örgütlü bir kesimin sahip çıkmasında durumun vahametini anlamak yerine her kesimin kendi kutsalını koruduğu sonucunu çıkarabiliriz.  Bazı sanatçıların kitlesinin olmaması sesinin neredeyse hiç duyulmamasına sebep oldu. Toplum tarafından kabul gören sanatçılardan biri olan Kazım Koyuncu yıllar önce bu konulara dair “ birbirimizi sevmemiz için birbirimize benzememiz gerekmez” sözlerini paylaşmıştı. Elbette bahsettiği halkın halka sevgisiydi. Tüm bunların gösterdiği şey aslında konser yasaklarını durduracak maddi bir gücün olduğu ancak bu gücü merkezileştirecek veya bir araya getirecek bir aklın var olmadığıdır. Basit bir örnek ile açıklarsak ‘90’lı yıllarda Kürtçe kasetlerin yasaklı olduğu ve tutuklama gerekçesi bile sayıldığı dönemler gösterilebilir. Yasaklamalara karşı halk ise bu kasetlerin müzisyenlerini ayırt etmeden saklar ve dinleyerek aktarırdı. Müzisyenler birlikte hareket eder ve dayanışma ile üretmeye devam ederdi. İşte o dönemin yasakları en basit hali ile böyle aşılmıştı.

Bir başka tartışma noktası ise sanat yasaklamalarını gruplandırarak açıklama girişimleridir. Bir kesim Kürtçe’ye saldırı, bir kesim kadın kimliğine saldırı diye açıklarken bu zincir böyle devam etti. İşin kötüsü bu kesimlerin söylemlerinin tümünün doğru olmasıdır. Evet, bütün bu kimliklere bir engelleme girişimidir. Ancak tek başına böyle açıklamak eksik ve parçalı olur. ‘Makul’ olanı kabul eden kendisine ‘yabancı’ olanı dışlayan bir anlayışın hakim olduğu bu dönemde savunulan tüm halk sanatçılarının engellemeye takılma ihtimali yüksektir. Aynur Doğan konseri yasaklanırken Van’da yine aynı anlayışa sahip bir kurumun eli ile hazırlanan konserde Kürtçe şarkılar bağıra bağıra söyleniyor. Melek Mosso konserine ‘ahlak standartları’ belirlenirken Seda Sayan alternatif gösteriliyor. Bu cümleler böyle uzar gider. Asıl kavranması gereken yeni düzendeki savunulan sanat anlayışıdır. Sermaye için ‘sanat’ yapanlar ile halk için sanat üretenlerin fiili saflaşma oluşturduğunu görmek gerekir. Üstelik bugüne ait bir saflaşma da değil. Yıllar önce Ahmet Kaya ödül töreninde Kürtçe kaset çıkarmak istediğini söylerken aynı zamanda ödülünü İnsan Hakları Derneği ve Cumartesi Anneleri’ne adadığını belirtmişti. Ahmet Kaya’nın o sözlerinden sonra her bir sanatçı tarafını seçmişti. O günden beridir Sermaye için ‘sanat’ yapanlar yasakçı anlayış tarafından ‘makul’ kabul edildi. Toplum için sanat üretimin de yer alıp aynı zaman da ülkenin başkaca sorunlarına söz söyleyen sanatçıların tümü ise ‘makul’ olmayan tarafa denk düştü. Niyazi Koyuncu’nun konseri ‘değer yargıları ve görüşlerinin aynı olmaması’ sebebiyle Pendik Belediye’si tarafından iptal edilmişti. Aslında çok açık bir biçimde yasakların nedenini bir cümle de açıklamışlardı. Benim gibi düşünmeyen hiç kimseye sanatını icra etme hakkı tanımayacağım anlamını taşıyordu o sözler. Konser yasağının hemen ardından Niyazi Koyuncu ise “Tüm yasaklara ve ötekileştirme çabalarına rağmen şarkılarımızı hep birlikte ve daha gür söylemeye devam edeceğiz.” demişti. Bu açıklama sanatçılar için her ne kadar pusula mahiyetinde olsa da henüz yeterince pratiğe döküldüğünü söylemek mümkün değil. Sanatçılar kendi tarihlerinden öğrenir ve müzikseverler de ayırt etmeden tüm yasaklara karşı çıkar ise Melek Mosso’nun İzmir konserine başladığı şarkı sözlerinde ki gibi bozulur yasaklar, kurallar.

Yazarın Diğer Yazıları
/