enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Van
Açık
22°C
Van
22°C
Açık
Pazar Açık
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
/
/

Gülbahar Tale

Kültür & Sanat Muhabiri

Gülbahar Tale yazdı – Dayanışma Yaşatır: Pride

A+
A-

Neticede ister cinsiyet temelli eşitsizlik ister ekonomik-sınıfsal farklılığa dayalı eşitsizlik olsun vereceğimiz mücadelede birlik olduğumuz kadar çok sesimizi duyurabilir, bir şeyleri değiştirebiliriz.

Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetten farklı olarak kadın ve erkeğin toplumsal açıdan tanımlanması ve toplumun ona verdiği rolleri anlatmak için kullanılır. Bireylerin toplumdaki statüsünü belirleyen ilişkiler sonucu ortaya çıkmıştır.

Biyolojik boyutun tersine toplumsal boyut veriye dayalı bir özelliği ifade etmemektedir. Toplumsal boyut bir süreç sonucu oluşmaktadır. Doğduğumuz andan itibaren kadın veya erkek oluşumuz zamanla sahip olduğumuz davranış ve tutumlarla birlikte kadınlık, erkeklik olarak hayatımızda yer tutar. Toplumun bu duruma tepkisi genellikle katıdır. Kadın ve erkek olmayı birbirinden çok net çizgilerle ayırır. Toplumun bizden istediği biyolojik cinsiyetimize göre davranmamızdır ve bunda bulunduğumuz kültürün de etkisi vardır.

 Yaşanan olaylara ve insanlardaki algıya bakacak olursak farklı cinsel yönelime sahip olan bireylerin toplum tarafından dışlanmaya ve ötekileştirilmeye maruz kaldıklarını görürüz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumda kadın ve erkek imajı içerisinde ortaya çıkan farklılıkları temel alır.

En basit örneğini eğitimde görebiliriz. Erkek çocuklarına eğitimde daha çok hak tanınırken günümüzde hala kız çocuklarının okula gönderilmediği haberlerini görüyoruz. Bu eşitsizlik yetişkinliğe geçilen dönemde de dönüşerek kendini göstermektedir. Sistem erkeği, evin reisi olarak görüp eve ekmek getirmekle sorumlu tutarken; kadını ev işlerinden, çocuk bakmaktan sorumlu tutar ve onu erkeğe bağımlı olarak görür. Farklı cinsel yönelime sahip bireylerse birçok toplumda hor görülür, çoğunlukla topluma yabancılaşmış bir şekilde karşımıza çıkarlar.

Tarih sahnesinde cinsel kimlikleri için sistemle mücadele etmeye çalışan eşcinseller gibi birçok azınlık grup var; bunlardan biri geçmişten bugüne tarihte önemli olaylara sebebiyet vermiş, devrimler gerçekleştirmiş işçilerdir. Senaryosu Stephen Brestford tarafından yazılan, yönetmen koltuğunda ise Matthew Warchus’u gördüğümüz Pride filmi bizi 1980ler Britanyası’na götürerek dönemin muhafazakâr iktidarı tarafından baskı gören maden işçilerinin ve toplumdaki alışılmış ahlak yapısının dışında yaşam tarzına sahip olan eşcinsellerin ayrı ayrı verdikleri var oluş mücadelesinde bir noktada nasıl birleşip birbirleriyle dayanıştıklarını anlatıyor.

Filmde kapitalist hükümetin maden ocaklarını kapamaya çalıştığını, işçi sendikalarının buna karşı greve başladıklarını görüyoruz. Maden ocaklarında çalışan işçiler, küçük kasabalarda yaşayan ve maddi imkânları kısıtlı ailelerden oluşuyor bu da onların seslerinin yükselişini kısıtlıyor. Maden işçilerinin grevleriyle eş zamanlı olarak Londra’da ise eşcinseller toplumda ötekileştirilmeden yer edinme mücadelesi veriyor. Tam bu yıllarda homoseksüellik suç sayılmaktan çıkmış olsa da toplumdaki algı henüz yıkılmamıştı.

1984 Onur Yürüyüşü’nde eşcinsellik hakları için verdiği mücadele dışında siyasi kimliğiyle de tanınan Mark düzeni değiştirmeye olan inancını, kendi mücadelesini veren farklı bir azınlık için bir şeyler yaparak göstermeye karar verir. Mark bir grup eşcinsel arkadaşıyla birlikte küçük bir topluluk oluşturur ve maden işçileri için para toplamaya başlar. Aynı zamanda kasabalardaki işçi sendikalarıyla görüşüp elde ettikleri geliri ulaştıracakları madenciler bulmaya çalışmaktalardır; ancak bu umdukları kadar kolay olmaz, cinsel kimlikleri birçok kapının yüzlerine kapanmasına sebep olmuştur.

En sonunda Galler’de bulunan küçük bir köy yardımları kabul eder. Böylece bu iki grup birbirlerini tanımaya başlar ve uğradıkları haksızlıklara karşı bir dayanışma örneği sergilerler. Hükümetin katı tutumu ve sendikalar arasındaki anlaşmazlıklar grevlerin olumsuz sonuçlanmasına sebep olsa da Galler’deki madenci destek grubunun toplumsal normlara uymayıp eşcinsellerle birlikte yürüttüğü bu mücadele, elde edilen tek şeyin mağlubiyet olmadığını ‘’dostluk’’ kavramının varlığını insanlara göstermiş oldu. Aynı zamanda filmde kapalı bir toplumun kendisi gibi olmayana bir fırsat verip, onları tanımaya çalıştığını ve sonunda kabullendiğini izliyoruz.

Sonuç olarak toplumun farklı tabakalarında var olan ancak temelde algı ve baskıya karşı mücadele eden insanların birbirlerine kenetlenerek bir harekete tabi olduğunu ve birbirlerini kabullenişlerini görüyoruz. Filmdeki karakterler olaylar neticesinde içlerindeki yalnızlaşmayı bir nebze de olsa kırmayı başarıyorlar. Olay örgüsü dâhilinde bir grubun diğer gruba sağladığı maddi kazanımın altında ise bir manevi kazanım söz konusudur. Halk birbiriyle çatışmak yerine onlara karşı olanla, bilinç altlarına işlenmiş ön yargılarıyla, savaşmalıdır. Bize kalırsa yakın geçmişte ülkemizde tam anlamıyla olmasa da bu tarz dayanışmaya örnek verilecek birkaç olay yaşanmıştır. Kısaca bundan bahsedecek olursak; Soma’da yaşanan maden faciası için toplanmalara Türkiye’de yaşayan eşcinsellerin katılımı bir hayli yüksekti ve hepimizin hatırlayacağı Gezi Parkı olaylarında farklı ideolojilere sahip birçok insanın bir araya geldiğini görmüştük.

Neticede ister cinsiyet temelli eşitsizlik ister ekonomik-sınıfsal farklılığa dayalı eşitsizlik olsun vereceğimiz mücadelede birlik olduğumuz kadar çok sesimizi duyurabilir, bir şeyleri değiştirebiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları
/