enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3733
EURO
34,9950
ALTIN
2.325,67
BIST
9.091,44
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Van
Açık
13°C
Van
13°C
Açık
Cumartesi Az Bulutlu
14°C
Pazar Açık
14°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
14°C
Salı Açık
16°C
/
/
/

Röportaj ve Söyleşi: İlhami Sidar – Jiyan Baran

Gazetemiz Kültür & Sanat Editörü Jiyan Baran, şair İlhami Sidar ile yaşamı, şiir ve edebiyat üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdi.

Röportaj ve Söyleşi: İlhami Sidar – Jiyan Baran

Gazetemiz Kültür & Sanat Editörü Jiyan Baran, şair İlhami Sidar ile yaşamı, şiir ve edebiyat üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdi.

 

Jiyan Baran: Sayın Sidar, öncelikle yeni dosyanızı hazırladığınız bu yoğun döneminizde bana vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Sizi birçok etkinlikte görüyor ve gururla takip ediyorum. Ben ve okurlar sanatınız ve yazı diliniz kadar, sizi de merak ediyoruz. Bize biraz sizin gözünüzden ve gönlünüzdeki İlhami Sidar’dan bahseder misiniz? Kimdir İlhami Sidar?

İlhami Sidar: Ben teşekkür ederim, benimle bu röportaj gerçekleştirme inceliği gösterdiğiniz için. En zor soruyla başladın, bu soruyu mahcubiyet duygusuyla cevaplarsam İlhami Sidar dünyaya şiir için gelmiş bir şiir tutkunu diyebilirim.Bu bakımdan İlhami Sidar’ıen en iyi özetleyecek kelime “şiir”dir.

Edebiyat çevrelerinin büyük bir kısmı modern cemaatler gibi davranıyor ve onlardan olmayanları gaddar bir tavırla dışlıyorlar. Yani ben böyle düşünüyorum. Siz sanattaki bu modern cemaatçilik fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Bu tür polemiklere girmekten pek hazzetmiyorum. Ama doğrusu haksız olduğunu da söyl/eyemem. Edebiyat dünyasında öteden beri süregelen lobileşme var.Kendilerini birbirlerinin sırtına dayayarak var etmeye çalışan, kendilerinden olmayanı görmezden gelen gruplar var, bunları görmezden gelemem. Ancak aslolanın metin olduğunu düşünürüm. Baktığınızda Behçet Çelik, Pelin Buzluk, Uğur Nazlıcan, İsmail Güzelsoy herhangi bir gruba değil, kendi metinlerine yaslanan kalemler de var, var olmaya devam edecek. Kaygısı edebiyat olanın işi sağlam metinler ortaya koymak olmalı, önüne bakmalı.

 

Yazgınızı ve zamanınızı işgal eden, sizi yaratan sanat, sizin için nedir?

 Varoluş nedenim

 

Bir roman kahramanı olsaydınız?

Yazarıma yani yaratıcıma boyun eğmezdim, ona başkaldırır kendi kaderimi kendim tayin ederdim. Son romanım “Gitmediğim Bir Yerde”nin alt metinlerinden biri de bu, romanda karakter sorunsalı. Unamuno’nun“Sis”te, yaratıcısının kendisine biçtiği yazgıya boyun eğmek zorunda kalan karakter, “Gitmediğim Bir Yerde”de yaratıcısına başkaldırıyor.Ve tabi Mersault olmak isterdim. Camus’un Suç ve Ceza’nın parodisini yaparak bir tür başka Raskolnikov olarak tasarladığı ama dizginlerini saldığı Mersault. Tanrısal bakış açısına hapsedilmiş edilgen karakterleri sevmiyorum, o tür bir karakter  olmayı da hiç istemem.

 

Röportaj için araştırma yaparken bile kafam karıştı. Bayağı kitabınız var ve bu kafa karışıklığı açıkçası beni gururlandırdı. Tabi bir yandan da biraz burukluk var içimde. Önümüzdeki Mart ayınn ilk iki haftasını size ayırdım ve okuyamadığım kitaplarınızı okuyacağım. Söz sözü açmadan dedim ki; “en doğrusunu yazarı bilir” bu soruyu sorma hakkı buldum kendimde. Şiir ve roman türünde birçok kitabınız var. Sizi bilmeyenler için kitaplarınızın isimlerini ve türlerini söyler misiniz?

İlk yazım “Sanat Fidanlığı” 1985’te Milliyet Sanat dergisinde yayımlandı. 2010’lu yılların başında Türkçenin yanı sıra anadilim Kürtçede de yazmaya başladım. Çirûsk, W, Kulturname, Diyarname, Zimanperwer gibi çeşitli dergi ve internet bloglarında çok sayıda Kürtçe deneme, eleştiri ve makalem yayımlandı. Kürt edebiyatı konulu söyleşi, panel ve sempozyumlara katıldım. İlk şiir kitabım “Sözlerin Yalazında” 1999’da, ilk romanım “Bir Cudi Söylencesi” 2003’te yayınlandı. 2013’te “Melekler de Ölür” (2005) romanımı Kürtçeye çevirdim. Yayınlanmış diğer eserlerim ise: Alışkın Hüzünler (Şiir, 2004), Dağlı (Roman, 2007), Başka Gökyüzü (Roman, 2009), TehmaXweliyê (Roman, 20119, Sadakat (Roman, 20149, XewnekePayizê (Roman, 2015), Şiirli Dağ (Roman, 2016), Masum Saat (Şiir, 2017), Divan, MelayêCizirî (Çeviri, 2018) Gitmediğim Bir Yerde (Roman, 2019).

 

İthaki Yayınları ile çalışıyorsunuz. Ana akım yayıncılıkta prestiji yüksek bir yerde. Bu tür bir yayınevi ile çalışmanın olumlu yanlarından biraz bahseder misiniz? 

Bir kere çok iyi editörlerle çalışıyorum. Bir metnin yayın aşamasına en iyi şekilde hazır hale getirilmesinde editoryal sürecin etkisi büyük. Editörlerimle oldukça uyumlu bir çalışma içinde olduğumu söyleyebilirim. İyi bir yayıneviyle çalışmanın en olumlu yanı ise dağıtım olanağı tabi. Geniş bir dağıtım ağına sahip yayınevleriyle çalışmak kitabınızın basıldığı andan itibarendünyanın her yerindeki okurlarınıza ulaşabilme olanağı sunuyor size.

 

Popüler edebiyat dergileri hakkındaki fikirleriniz nelerdir?  Bu dergilerden birisi size teklif sunsa her ay yazmanız için, bu teklife cevabınız ne olur?

Popüler edebiyat dergilerinin endüstriyel kitap sektörüne ve bu sektörün taşeronlarının değirmenine su taşıdığını, edebiyata zerre kadar katkısını olmadığı kanaatindeyim.

Bu tür dergilerde yazmayı ise kesinlikle düşünmüyorum.

 

Son zamanlarda baş gösteren toplu ve tekli intiharlar hakkında neler düşünüyorsunuz? Ekonominin dışında insanları bu kadar körelten ya da bu tercihi gerçekleştirmeye iten neden ya da nedenler nelerdir?

Yabancılaşma. Kendine her bakımdan yetmeye çalışan ama bir yandan da yetmezlikleriyle baş edemeyen birey modern zamanların en büyük sancısı. İntiharı ben sadece fiziksel olarak düşünmüyorum. Modern dünyada her gün sayısız mental intiharlar yaşanıyor. Bizim gördüğümüz daha çok fiziksel, ekonomik, psikolojik, sosyolojik vs. Bedensel ölüm gerçekleşmeden önce mental ölüm gerçekleşiyor. Tarih kendini sürdürüyor, insan kendini ne kadar sürdürecek, işte bu sorunun cevabı çok müşkül. İzninle“Gitmediğim Bir Yerde” romanımdan bir replikle özetleyeyim: “Gittikçe yabancılaşıyoruz kendimize.”

 

En çok neyi özlüyorsunuz? 

“Dünya gitgide kirleniyor.” diyordu Sait Faik “Son Kuşlar” öyküsünde. İnsan neyi özler böyle bir dünyada, elbette çocukluğu. Yeni, uzun bir yaşam elde etme isteği değil bu. Safiyet, masumiyet arayışı. Her insaınen arı, en masum olduğu çağdır çocukluk. Ne kadar sakınmaya çalışırsan çalış kendini dünyanın kötülüğünden koruyamıyorsun.

Kötülüğün sıradanlaştığı bir dünyada ister istemez sen de bundan nasibini alıyorsun. Ama çocukluk kötülüğe geçit vermez. Kötülükten korunmak, saf kalmak için, masumiyetimi koruyabilmek için çocuk olmak ve hep çocuk kalmak isterdim.

 

Son zamanlarda çoğalan tren yolculukları ve popüler kültüre dönüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben demiryolu çocuğuyum. Haydarpaşa’da başlayan demir çubuklar Kurtalan’da tam benim doğduğum evin önünde sonlanır. Üniversite yıllarında Ankara’ya hep trenle gider gelirdik. Kurtalan Ekspresle. Hâlâ da Batman’a sıklıkla trenle gidip gelirim. Klasik Rus edebiyatının büyük romanları  nerdeyse bütün tren raylarıyla döşenmiş, Tolstoy AnnaKarenina’yıbir tren istasyonunda öldürmüştür. Bunun popüler kültüre dönüşmesi fena değil, bir tür kendine dönüş, özüne dönüş özlemi olarak da görülebilir.

 

Söyleşiler ve etkinlikler vesilesiyle çokça insan tanıma fırsatınız oluyor. Ayrıca işin içine sosyal medya da girince bu sayı iyice çoğalıyor. Bu bağlamda insanların samimiyetini hiç sorguladınız mı? Ayrıca konu konuyu açıyor şunu da sormadan geçmeyeyim. Sosyal medya ve yeni gelişen iletişim biçimleri bu platformlar ve üzerinden gelişen iletişim ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Söyleşiler ve etkinlikler yazar ve okur için en doğal ortamlar.

Mayakovskibir derviş gibi Rusya’yı köy köy dolaşır ve şiirlerini okurdu. Ben özellikle söyleşi ve imza günlerinde yazar-okur buluşmalarını çok yararlı buluyorum. Okurla aranızda olması gereken diyalog bu ortamlarda oldukça samimi bir şekilde gerçekleşiyor. Sosyal medya farklı bir dünya. Çok şey gibi burdan gerçekleşen iletişim ve ilişkiler de doğal olmaktan uzak, sahici değil. Karşılıklı beklentiler üzerine kurulu. Bu mecrada etkileşimde bulunduğunuz kimseler kendilerini farklı bir yere koyuyorlar. Burdan sağlıklı bir iletişim kurabilmek zahmetli. Ben zorlanıyorum açıkçası. Ancak metinlerinizin kendilerine bir şey kattığını düşünen, bu nedenle, sırf kendilerini metinlerinize çok yakın hissettikeleri için sizinle iletişime geçen kitap dostlarınız da oluyor. Ben bu kitap dostlarıyla elimden geldiğince çok iyi bir diyalog kurmaya çalışıyorum. Ancak sosyal medyayı hakkını vererek kullanamadığımı da biliyorum. Bir tercih bu tabi. İnternet başında fazla mesai harcamayı sevmiyorum. Zamanımı daha çok okumak, yazmak ve tefekkür etmekle geçirmeye çalışıyorum.

 

Hayatınızda karşınıza çıkan ya da içinde olduğunuz ilginç, gülünç ya da tuhaf bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Büyükbabam hacdan gelmiş, elinden düşürmediği bir teşbihi var. Akşam namazını bizim misafir odasında kıldıktan sonra üçlü koltuğa uzanıp biraz kestiriyor. Uayndıktan bir süre sonra yatsı namazını kılıyor, namazdan sonra teşbih çekecek fakat bir de ne görsün, o çok kıymetli tespih yok. Annem, ben, kardeşlerim hepimiz seferber olup evin altını üstüne getiriyoruz tespih yok. Bu kez büyükbabam bizden şüpheleniyor. O sırada mahalleden komşu çocuklardan biri büyükbabama ben tespihi İlhami’nin elinde gördüm, elinde sallayıp duruyordu deyince büyükbabam öfkeden deliye döndü. Bir yandan dövüyor bir yandan tespihinin nerde olduğunu soruyor. Ben dayaktan değil ama iftiraya uğramış ve haksız yere cezalandırılmış  olmanın acısıyla ağlıyorum, hırsımdan ağlıyorum. Ertesi gün annem misafir odasını temizlerken tespihi koltuğun minderlerinin arasında buluyor. Büyükbabam büyük vicdan azabı çekti, ölene kadar torunları içinde en çok bana ilgi gösterdi ama ben o iftirayı unutmadım ve bana o iftirayı atandan da acısını çok fena çıkardım.

 

Bir renk olsaydınız?

Kesinlikle mavi.

Aşağıya “Mavi” şiirimden de kısa bir alıntı düşersem “mavi”nin benim için bir renkten çok öte olduğunu anlarsınız.

Mavi

Som ellerin yarattığı sessizlik

Sonsuzluğa uzanan yolda bir yıldızın

Tutkulu bakışlarla seni beklediği

 

 

Madde ve Mana konularına gelecek olursak, sayın Sidar sizin için ehemmiyetli olan hangisidir? Sizi asıl ve akışkan olarak tanımlayan hangisidir?

Şiirlerimi okuyan herkes mistik bir damardan beslendiğimi bilir. Attar, Mevlana, Ciziri, Batı’dan da Dante, Rilke gibi şairlerin etkisi var. Düzyazı metinlerimde de, insanı ele alışım içerdendir, onu içerden kavramayı hedeflerim. Bu bakımdan mana benim için her şeyden önce gelir .

 

Söz ne zaman biter?

Bir çocuk ölürse

Şiir ölür

Masal ölür

Her şey ölür

Budur işte sözün bittiği yer.

 

Gelecek ve geçmiş kuşağı nasıl görüyorsunuz. Gerçekten de eskiden herşey kıymetlimiydi? Tükenen ya da varolan nedir? 

Şimdiki insan eskisine göre çok donanımlı, insan artık bazı şeyleri kendi araştırıp bulgulamak yerine, hazır elinin altındaki teknolojik imkanlardan yararlanmayı tercih ediyor. Kolaycılık yaratıcılığı köreltiyor. Keşfetmenin heyecanını, hazzını yitirmenize neden oluyor. Hız, gürültü, kaos, hayatın her alanına egemen olmaya başlıyor. Bu da insanın kendinden gitgide uzaklaşmasına yol açıyor. Evet tüketiyoruz, her şeyi hunharca tüketiyoruz. Aslında kendimizi tükettiğimizin farkında olmadan.

 

Daha çok ne tür müzikler dinlersiniz? Çağdaş müzikte dinlediğiniz ve icra ettikleri sanatı takdir ettiğiniz sanatçılar var mı?

Otantik müzik, folk, enstrümantal, klasik müzik.Chopin, Schubert, BobDylon, JoanBaez, Pink Floyd,LorennaMcKennit, Taylor Swift, MohsenNamjoo, Hozan Serhad gibi birçok isim sayabilirim.

 

Birçok eser ürettiniz, eleştiri-övgü-yergi almışsınızdır. Sizi iyi eleştirebiliyorlar mı?
Eleştiri kültürü 21.yy ile birlikte yerini daha çok linç ve kıskanma üzerinden tamamlıyor. Yaşadığımiz toplum ve bununla birlikte sizin eleştiriye bakışınız nedir?

Edebiyat ürünlerinin endüstriyel bir ürüne dönüşmeye başlamasıyla birlikte eleştiri anlayışı da ciddi bir erozyona uğradı. Metinlere ilişkin olarak eleştiriden ziyade tanıtım yazıları yazılıyor. Özellikle sosyal medyada virüs gibi yayılan bookstagramlar eleştiri kültürünü olabildiğince zehirliyor. Bu bookstagramlar arasında oldukça yerinde değerlendirmeler yapan kitap kurtları da yok değil elbette. Ancak çoğunlukla konken partisi düzenler gibi kitap paylaşımı yapıldığını görüyoruz. Benim metinlerime yönelik eleştiriler oldu elbette. Umarım yanlış anlaşılmaz ama yirmi yıla yakındır onlarca eleştiri aldım, nerdeyse tamamı olumlu değerlendirmeler içeriyordu. Kitaplarım üzerine olumsuz denebilecek sadece iki eleştiri oldu yapıldı bugüne kadar. Biri 2005 yılında Vecdi Erbay’ın Özgür Gündem gazetesinin kültür-sanat sayfasında bir sayfalık eleştirisiydi. Tek kelime olumlu bir söz edilmeyen oldukça ağır bir değerlendirmeydi. O zaman çok etkilenmiştim tabi. Bir de 2009’da şimdi ismini hatırlayamadığım bir kadın blog yazarı“Başka Gökyüzü” adlı romanım için olumsuz bir eleştiri yazmıştı ama Vecdi’ninki kadar ağır değildi, ölçülüydü. Bu iki olumsuz eleştiri dışında özellikle “Bir Cudi Söylencesi”, “Sadakat” ve “Başka Gökyüzü” romanlarım üzerine çok sayıda olumlu eleştiri yazıları yazıldı. Son romanım “Gitmediğim Bir Yerde” çok yeni olmasına rağmen olumlu eleştiriler alıyor. Tabi metinler hakkında hükmü zaman verir.

 

En son neyi hayal ettiniz?

Uçmayı, maviye karışmayı…

/